TÜRKİYE-POLONYA İLİŞKİLERİNDE 600 YIL
İlişkilerin Başlaması ve
Mücadeleli Yıllar (1414-1699)
Piast Hanedanlığı zamanında Doğu Avrupa’da kendini hissettirmeye
başlayan Polonya (Lehistan), 1370’ten itibaren Jagiełło Hanedanlığı ile
gittikçe gücünü artırır. Osmanlı-Leh (Türkiye-Polonya) siyasi ilişkilerinin
başlaması da işte bu hanedanlık döneminde gerçekleşir. 1414 yılında Macar Kralı
Sigismund, Polonya’ya yolladığı mektupla Osmanlılara karşı kendisine yardım
edilmesini talep etmiştir. Bu talebe karşı Leh Kralı Władysław Jagiełło (1362
(?)-1434), Macar Kralı’na yardım yerine arabuluculuk teklif etmiş ve bu amaçla
Góralı Skarbek ve Ermeni Gregory’i elçi olarak Çelebi Mehmed’e göndermiştir. Bu
hadise neticesinde iki devlet arasındaki siyasî ve diplomatik ilişkiler başlar.
Aracılığın sonunda ise Macaristan ile Osmanlı Devleti arasında altı yıllık bir
ateşkes antlaşması imzalanmıştır.
Władysław III |
Bundan sonraki dönemlerde Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da
ilerlemesi iki devleti karşı karşıya getirir. 1444’te II. Mehmed’in (1432-1481) tahta geçmesini fırsat
bilen Bizans ve Papalık, Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa girişmiştir. Gerçekleşen
Varna Savaşı Leh Kralı III. Władysław (Warnenczyk 1424-1444) tarafından
yönetilmiş ve birçok Leh gönüllü de iştirak etmiştir. Savaş sonucu Haçlılar
açısından müspet olmadığı gibi Leh Kralı da hayatını yitirmiştir. II. Mehmed’in
Kırım’ı almasına da Leh Kralı IV. Kazimierz (1427-1492) tepki göstermemiştir.
Ancak II. Bayezid’in (1447-1512) yönünü Eflak ve Boğdan’a çevirmesinden sonra,
Kili ve Akkerman Kaleleri’nin alınması ilişkileri germiştir. Sonuçta Polonya,
iki yıllık bir ateşkes antlaşması için elçi Mikołaj Firlej’i İstanbul’a
göndermiş ve 22 Mart 1489 tarihinde Polonya’ya ilk resmi ahidnâme verilmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın (1494-1566) ilk yıllarında Macaristan Seferi
dolayısıyla ilişkiler gerginleşse de çatışmaya dönüşmemiştir. 1525 yılında Polonya’ya
verilen ahidnâme ile üç yıllık bir barış antlaşması imzalanmıştır. Sultan
Süleyman döneminde iki ülke arasında birtakım çekişmeler ve anlaşmazlıklar olsa
da ilişkilerin olumlu seyrinde Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan’ın da etkisinin
olduğu görülür. 1549’da Hürrem Sultan ve kızı Mihrumah Sultan’ın Leh Kralı Zygmunt’a
(1467-1548) hediyeler ve mektuplar yollaması bunun göstergelerindendir.
1572 yılı, Polonya için bir dönüm
noktasıdır. Bundan sonra Polonya’da krallar, Avrupa’da pek yaygın olmayan bir
şekilde, seçimle tahta çıkarılmaya başlar. Usule göre kayd-ı hayat şartıyla
kral seçilecek kral adayının tahta geçmek için Polonya meclisi Sejm’deki tüm
vekillerin oyunu alması gerekmektedir. 1572’den 1795’e yani Polonya’nın üçüncü
taksimine kadar bu sistem devam etmiştir. 1566’dan sonra yönetimde söz sahibi
olan Sokullu Mehmed Paşa’nın Polonya ve kral seçimi konusuna oldukça ilgi
gösterdiği ve seçimlerde etkili olduğu görülür. 1572’de Henri de Valois (1551-1589)
Polonya tahtına çıkmış, ancak kısa bir süre sonra tekrar seçim karmaşası yaşanmıştır.
1576’da ise özellikle Osmanlı Devleti’nin desteğini alan Erdel Beyi Stefan
Batory (1533-1586) Polonya tahtına oturur. 1587 yılında Polonya tahtına çıkan III.
Zygmunt Waza’nın (1566-1632) Katolik ve Habsburg taraftarı politika gütmesi
dolayısıyla ilişkilerde bozulmalar görülmektedir. Yine de karşılıklı gidip
gelen elçiler vasıtasıyla ve 1591 yılında Osmanlılar tarafından verilen
ahidnâme vesilesiyle ilişkiler normale döndürülür.
Kamieniec Podolski |
XVII. yüzyıl Osmanlı-Leh
ilişkilerinin en yoğun ve de savaşların en fazla yaşandığı yüzyıllardandır.
Yüzyıl başlarında artan Kazak akınları dolayısıyla ekonomik anlamda tahribat
yaşayan Osmanlı Devleti, Polonya’dan Kazaklar hususunda hassas davranmasını
istemiştir. Nitekim Kazaklar, 1606’da Varna’yı, 1613’te Kırım kıyılarını,
1614’te Sinop’u ve de 1615’te İstanbul’a yakın birkaç köyü yağmalayarak, hem
ekonomik açıdan hem de itibar yönünden Osmanlı Devleti’ni zarara
uğratmışlardır. III. Zygmunt’un da Habsburg ve Katolik yanlısı politikaları,
Osmanlılarla olan ilişkilerin giderek gerginleşmesine sebep olur. Ayrıca bazı Leh soylularının Boğdan’a
müdahaleleri de iki ülke arasında savaş zeminin oluşmasını kolaylaştırır. Bütün
bu huzursuzlukların akabinde, 1620’de II. Osman (1604-1622) Lehistan Seferi’ne
çıkar. Leh kaynaklarında Cecora Savaşı
olarak adlandırılan sefer sonunda Osmanlı Devleti galip gelirken, Baş Hatman Żółkiewski
ölmüş, birçok Leh soylusu da esir alınmıştır. 1621’de tekrar Sultan II. Osman bir
başka Lehistan Seferi’ne çıkar. Hotin
Seferi olarak da bilinen bu sefer neticesinde, Leh kuvvetleri direnç
göstermiş ve ardından Leh elçilerinin barış istemesi üzerine tekrar eski
antlaşma maddeleri uyarınca antlaşma imzalanmıştır. 1671’de Leh Baş Hatmanı Jan
Sobieski (1629-1696) Ukrayna’yı işgal etmiştir. İşgal nedeniyle Osmanlılar
tarafından girişilen ve Kamaniçe Seferi
olarak anılan sefer sonucunda Polonya için çok büyük öneme sahip Kamaniçe
Kalesi Osmanlılara geçmiş, imzalanan Bucaş Antlaşması, Podolya’nın Osmanlı toprağı
olmasını ve Lipka Tatarlarının Osmanlı Devleti’ne göçüne imkân vermiştir.
Ayrıca Osmanlı Devleti’ne haraç verilmesi de öngörülmüştür.
1683’te Osmanlıların Viyana
üzerine ikinci kez sefere çıkışı hem Osmanlı hem Avrupa tarihi açısından bir
dönüm noktasıdır. Leh Kralı III. Jan Sobieski Papa’nın ve Habsburgların Osmanlı
Devleti aleyhine kışkırtmaları neticesinde oluşturulan birliğin içinde yer
alır. 1683’te başlayan mücadelelere Polonya Kralı III. Jan Sobieski de iştirak
etmiş ve kuşatma sonunda Osmanlı Devleti Viyana’dan yenik ayrılmıştır.
Karlofça Antlaşması’ndan Polonya’nın
Üçüncü Taksimine Kadar Osmanlı-Leh İlişkileri (1699-1795)
Karlofça Antlaşması, 26 Ocak
1699’da Osmanlı Devleti ile Avusturya, Polonya, Venedik ve Rusya arasında imza
edilir. Polonya’nın savaşlar esnasındaki ilk hedefi, kaybettikleri Podolya’nın
merkezi Kamaniçe’yi geri almaktır. Ancak Kamaniçe’nin geri alınması, savaş
sonunda yapılacak antlaşmayla mümkün olmuştur. Osmanlı-Leh sınırının tam olarak
çizilmesi ise 1703 yılında verilen ahidnâme ile mümkün olur.
XVIII. yüzyıl başında Büyük Kuzey
Savaşları (1700-1721) ve Prut Seferi (1711) Doğu Avrupa için önemli
gelişmelerdir. İsveç-Rus Savaşı’nda İsveç’i destekleyen Osmanlı Devleti, Prut
Savaşı’nda Rusların emellerini engellemeyi bir süre de olsa başarmıştır. Fakat
İsveç politikası Polonya’yla ilişkilerin gerilmesinde pay sahibi olacaktır. III.
Ahmed (1673-1736) döneminde Osmanlı siyaseti savaşçı bir görünüm izlememekle
birlikte, Saksonya Elektörü ve Polonya Kralı II. August Wettin’le (1660-1733) Osmanlı
sultanının ilişkileri sıcak bir atmosferde yürütülmemiştir. Ayrıca Babıali, Polonya
tahtına aday olan Rus karşıtı Stanisław Leszczyński’yi (1677-1766) desteklemiş
ve Rusya’ya karşı Polonya’nın bağımsızlığı politikasını gütmüştür.
Nitekim 1725’te Stanisław Leszczyński’nin kızı Maria’nın
Fransa Kralı XV. Louis ile evlenmesi, Polonya tahtı meselesini daha da genişletir.
Fransa’nın desteğini alan Leszczyński, 1733’te meclisin oyunu alarak Polonya
tahtına geçebilmiştir. Lakin tahtını uzun süre koruyamayacaktır. XVIII. yüzyıl
taht değişiklikleri sebebiyle birçok elçinin gidip gelişine sahne olur. 1730’da
Osmanlı tahtına I. Mahmud (1696-1754) geçince elçi Mehmed Efendi Polonya’ya I.
Mahmud’un cülusunu bildirmek üzere gönderilir. Mehmed Efendi vasıtasıyla her
iki hükümdar da aradaki dostluğa vurgu yapar. 1754’te Osmanlı Devleti III.
Osman (1699-1757) dönemine girmiştir. III. Osman’ın tahta çıkışını bildirmek
üzere Ziştovili Hacı Ali Ağa Polonya elçiliği ile görevlendirilir. Hacı Ali
Ağa, manzum sefaretnâmesinde Polonya’ya gidişini, yolculuk esnasında meydana
gelen olayları anlatmakta, Polonya’nın içerisinde bulunduğu durumla ilgili
olarak da geniş bilgiler vermektedir. Bu elçilik vesilesiyle iki ülke arasında
süren dostluğa vurgular devam etmiştir. Ardından Leh Kralı III. August (1696-1763)
cülûs tebriki için Kont Mniszech’i İstanbul’a gönderir. 1757’de Osmanlı Devleti’ndeki
yeni taht değişikli bu sefer Mehmed Ağa’nın cülus haberi için Varşova’ya
gönderilmesine neden olacaktır. Mehmed Ağa’nın dönüşünü mutakıben 1759’da Leh
elçisi Józef Antoni Podoski III. Mustafa’ya (1717-1774) cülus kutlaması için
İstanbul’a gelir.
1764’te III. August’un ölümüyle Polonya’da kral seçimi tartışmaları
yeniden canlanır. Babıâli Rusya’nın adayı oluşu gerekçesiyle Stanisław August Poniatowski’nin
(1732-1798) krallığına olumlu bakmasa da seçilmesine mani olamamıştır. 1766’da
elçisi Aleksandrowicz’i kabul eden Babıâli, 1766’da İstanbul’da ilk Şarkiyat Okulu’nun (Szkoła Orientalna)
açmasına da izin verir.
1768’de patlak veren Osmanlı-Rus Harbi, Polonya’da teşekkül
eden Bar Konfederasyonu’nun da etkisiyle başlamıştır. Rusya’nın çeşitli
bahanelerle Polonya’ya asker sokması, Osmanlı Devleti’ni endişelendirmektedir.
Diğer taraftan Polonya’daki gayr-i Katolik unsurların haklarını arama bahanesi
Rus Çariçesi II. Katerina’nın olaylara müdahalesine zemin hazırlar. Bu esnada
Bar konfederatlarıyla yerli Ortodoks köylülerden oluşan eşkıya haydamaklar arasında çatışmalar çıkar.
Ardından Bar konfederatlarına Rus askerlerinin saldırısı ve aradaki
mücadelelerin Kırım Hanlığı toprağı olan Balta kasabasına sirayet etmesi
Osmanlı Devleti için kabul edilmez bir durumdur. Nihayetinde de 1768-1774
Osmanlı-Rus Savaşı meydana gelir. Osmanlı Devleti’nin Bar Konfederasyonu’na
yardımları da bir sonuç getirmez. Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) Kırım’ın
Osmanlı Devleti’nden ayrılmasına neden olur. 1772’de savaş ortamında Polonya Prusya,
Rusya ve Avusturya tarafından birinci kez paylaşır.
Küçük Kaynarca Antlaşması sonrası Osmanlı Devleti’nin
uyguladığı politikaların bir uzantısını Polonya bağlamında görmek mümkündür.
Osmanlı Devleti’ne göre ortak düşman olan Rusya’ya karşı bütün kozlarını
kullanmak üzere 1777’de Polonya’ya giden son Osmanlı elçisi olacak olan Numan
Enis Bey’i Babıâli, işbirliği arayışları için Varşova’ya gönderir. Ayrıca Polonya
tarafından gelen ve İstanbul’da bulunan Polonya elçisi Boscamp’ın
girişimleriyle I. Abdulhamid’in (1725-1789) tahta çıkışının resmen Polonya’ya
bildirilmesi talebi de elçiliğin ortaya çıkışında etkilidir. Normalinden daha
uzun süren elçilik aynı zamanda Türk modasını tekrardan Polonya’da canlandırmış
ve halkın Numan Enis Bey’e sempatisini geliştirmiştir. Fakat nihayetinde bu
işbirliği girişimi Polonya’nın isteksiz oluşu nedeniyle sonuçsuz kalacaktır. Bu
esnada İstanbul’da bulunan Leh elçisi Karol Boscamp Lassapolski ise 1778’de
daimî Polonya elçiliğinin açılması için faaliyet gösterir. 1778’den bu yana
yarı-resmî olarak Polonya elçileri bilhassa ticarî meselelerle ilgilenmek üzere
Osmanlı başkentine atanmaya başlar. Bu diplomatlar 1795’te Polonya’nın üçüncü
taksimine kadar şu kişiler olacaktır: Antoni Dzieduszycki (1778-1780),
Stanisław Pichelstein (1780-1785), Kajetan Chrzanowski (1785-1790), Piotr
Potocki (1790-1792), Kajetan Chrzanowski (1793), Chabert (1793).
1783’te Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı gerçekleşince
Babıâli Kırım’ı alma yönündeki faaliyetlerini genişletir. Bu ise 1787-1792
Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşı’na sebep olacaktır. Bu esnada tarihi meclis
toplantılarından Dörtyıllık Sejm (Sejm
Czteroletni) Varşova’da başlamıştır. Polonya Sejmi, 1788 yılı sonlarında belli
başkentlere elçiler gönderme kararı alır. Bu çerçevede Franciszek Piotr Potocki
İstanbul’a gönderilir. Polonya sefiri İstanbul’da Babıâli’nin Rusya’ya karşı
ittifak teklifiyle karşılanır. 1792’ye kadar süren müzakereler, ittifakı imza
masasına taşıyamaz. 1793 ve 1795’te Polonya’nın ikinci ve üçüncü taksimleri
gerçekleşir. 1793’ten itibaren Osmanlı Devleti’ne Leh sığınmacıların göçü
başlar. Üçüncü taksimden I. Dünya Savaşı sonuna kadar münasebetlerde gayr-ı
resmi bir süreç yaşanır.
İlişkilerde Gayr-ı Resmi
Dönem (1795-1918)
Michał Czajkowski / Sadık Paşa |
XVIII. yüzyıl sonunda Polonya’nın komşuları Rusya, Prusya
ve Avusturya tarafından üç kez taksim edilerek Avrupa haritasından silinişi
kadim komşu Polonya’nın tarihinde talihsiz bir dönemi başlatmıştır. Polonya’nın
bu bedbaht kaderi I. Dünya Savaşı sonunda bağımsızlığını tekrar elde edinceye
değin sürer. Osmanlı Devleti bu gelişmeler karşısında Polonya’nın taksimini
tanımayarak aslında Rusya’ya karşı tavrını belirlemiştir. Osmanlı Devleti bu gelişmelere yönelik Polonya'yı destekleyen politikalarla aslında Rusya'ya karşı tavrını belirlemistir 1831 Kasım Ayaklanması sırasında Polonya’dan İstanbul’a gönderilen
elçi sıfatındaki temsilciler K. Wolicki ve K. Linowski Babıâli’de yaptıkları
görüşmelerle Polonya’nın bağımsızlık mücadelesi için destek arayışına girer. Lakin
bu girişimlerle etkili sonuçlar elde edilemez. 1848 İhtilali de aynı şekilde
Polonya’nın bağımsızlığı için bir umuttur. Avrupa’da bu yönde faaliyetlerini
sürdüren Leh vatanperverler ve Adam Czartoryski İstanbul’da da bu yönde bir
merkez oluşturmak istemiş ve Adam Mickiewicz, General Zamoyski ve Michał Czaykowski
bu amaçla girişimlerde bulunmuşlardır. İhtilalden ötürü Osmanlı Devleti’ne
iltica eden birçok yetenekli subay, doktor, mühendis Osmanlı Devleti’ne hizmet
etmiştir. Kırım Harbi (1853-1856) sırasında ve sonraki savaşlarda bu subayların
birçok faydası görülmüştür. Mustafa Celaleddin Paşa (Konstanty Borzęcki),
Mehmed Sadık Paşa (Michał Czaykowski), İskender Paşa (Aleksander Antoni
Iliński), Murad Paşa (Józef Zahariasz Bem) gibi Polonyalı subaylar bunlardan
birkaçıdır. 1863 Ayaklanması da benzer şekilde bağımsızlık mücadelelerinin
sürdüğü bir evredir; fakat Polonya’nın bağımsızlığı için kâfi gelmez. Yine 1842’de
kurulan Polonezköy (Adampol) başlangıçta Polonya lejyonlarına destek amaçlı
iken daha sonra İstanbul’da küçük bir Polonya köyünün ve Polonyalıların yaşam
merkezi haline gelir. I. Dünya Savaşı Polonya’ya bağımsızlık fırsatı doğururken
Osmanlı Devleti’nin yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı bir sonucu getirir.
1916-1917’de Galiçya’da savaşan ve yaralanan Osmanlı askerleri Krakov’daki
hastanelerde tedavi görmüş, bazısı burada hayatını kaybetmiş ve gömülmüştür.
Osmanlı Devleti’ne sığınan Polonyalı askerlerden Ludomił Rayski de I. Dünya
Savaşı esnasında Osmanlı Hava Kuvvetleri’nde hizmet etmiştir.
Yakın Dönemde Türkiye-Polonya
İlişkileri (1919-2014)
I. Dünya Savaşı sonrası iki devlet arasındaki ilk resmî
temaslar Lozan Görüşmeleri sırasında başlar. Görüşmeler sürerken Türk ve Leh
delegeler arasında da dostluk ve ayrıca bir ticaret antlaşması da imza edilir. Esasında
1919 Eylülü’nden itibaren Polonya Delegasyonu Babıâli nezdinde İstanbul’da
görev yapmaktadır. 1923 Mayısı’nda Delegasyon elçilik olarak akredite edilirken
1924 yılında Ankara’da daimî Polonya elçiliği olarak tesis edilir. Aynı yıl
içerisinde Ankara’ya Roman Knoll, Varşova’ya İbrahim Tali Bey elçi olarak atanır.
Elçilikler 1930’da büyükelçilik statüsüne çıkartılır. 1924 yılında İstanbul’da
“Polonya Sanayi ve Türkiye” adlı geniş katılımlı bir sergi açılır. Böylece XIX.
yüzyılda sürdürülen gayr-i resmî münasebetler resmiyete taşınır. Varşova’daki
Türkiye elçilerinden ikincisi de şair ve yazar Yahya Kemal Beyatlı olur. Artık
söz konusu harpten ciddî yaralar ve ziyanlarla ayrılan iki devlet için
toparlanma zamanıdır. Lâkin 1939 yılı Polonya için ikinci bir kıyımlar dönemine
işaret eder. Beklenmeyen Nazi saldırısı, ardından Rusya’nın işgali, savaş sonunda
Polonya’yı bu harbin en talihsiz ülkesi kılar. Savaştan önce Ankara’da görev
yapan Polonya elçisi Michał Sokolnicki savaş sonrasında da Türkiye’de kalır ve
Ankara Üniversitesi’nde hocalık yaparak burada hayata gözlerini yumar. Savaş
esnasında kesilen ilişkiler sonrası Polonya’da 1989’a kadar sürecek sosyalist
Polonya (PRL) dönemi başlar. Doğu Bloğu’nun “Demir Perdesi” Sovyetler
Birliği’nin çöküşüne kadar birçok açıdan Batı’ya kapalıdır. Türkiye’nin NATO,
Polonya’nın Varşova Paktı üyeliği ilişkilerde mesafeye ve soğumaya neden olur. Fakat
1980’lerden itibaren Polonya’da görülen “dayanışma/solidarność” hareketi ve
Lech Wałęsa Türkiye’de sempati görmektedir. 1989 sonrası evre Polonya için
başka bir toparlanma sürecidir. Nitekim yeni iktisadî politikalarında ve
dönüşümlerinde Doğu Bloğu ülkeleri içerisinde en başarılı devletlerden birisi
Polonya’dır. 1990’lardan itibaren karşılıklı resmî ziyaretlerde artış görülür. Sözde
Ermeni soykırımını resmen kabul ettiği 2004 yılında Avrupa Birliği’nin de yeni
üyelerinden olan Polonya, 2011 yılında Birliğin dönem başkanlığını yürütmüştür.
Son 20-30 yılda Türkiye-Polonya ilişkilerinin tekrar
canlanma ve yoğunluk kazandığı yıllardır. Hem siyasî hem iktisadî anlamda
münasebetlerdeki gelişme iki tarafın üst düzey devlet görevlilerinin
ziyaretiyle de taçlandırılır. 1993 ve 1997’de Süleyman Demirel, 1994’te Lech
Wałęsa, 1996 ve 2000’de Aleksander Kwaśniewski karşılıklı ziyaretlerde bulunur.
Yine Başbakan Leszek Miller’in 2003’teki, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in
2004’teki, 2010’da elim bir uçak kazasında ölen Polonya eski Cumhurbaşkanı Lech
Kaczyński’nin Ocak 2007’deki Türkiye ziyaretiyle devam eden karşılıklı ziyaretler
silsilesi, 2009 Mayıs ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Polonya ziyareti
ile sürdürülür. 2010 yılı Aralık ayında Türkiye’ye gelen Polonya Başbakanı
Donalt Tusk’a mukabil, yeni Polonya Cumhurbaşkanı Bronisław Komorowski’nin
davetlisi olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 2011 Haziran ayında Polonya’da
bulunur. Mart 2014’te ise Polonya Cumhurbaşkanı Bronisław Komorowski Türkiye’ye
resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Yine meclis başkanları ve bakanlar
düzeyinde de muhtelif ziyaretler yapılmaktadır. Bütün bu ziyaret trafiğinin
diğer bir yüzü de bu vesileyle iki ülke arasındaki ekonomik ve ticarî
işbirliğinin artırılması olmuştur. Her geçen yıl daha fazla Türk iş adamı
Polonya’da yatırım yapmaktadır. Ayrıca Polonya’da ve Türkiye’de birçok
öğrencinin değişim programlarıyla birlikte en çok tercih ettiği ülkeler haline
gelmişlerdir.
İlişkilerde Kültürel
Boyut
Yukarıda özetlenen siyasî ve diplomatik münasebetlerin
ötesinde iki ülke arasındaki kültürel ilişkiler de bahse değer mevzulardır. Zira
Polonya kültürüne ve Lehçe’ye intikal eden halı, kilim, çeşitli kumaşlar, at
koşumları, silahlar, yiyecek içecek ve günlük eşya adları kültürel etkileşimin
yoğunluğuna işaret eder. Lehçe dywan yani halı, kałkan (kalkan), karabela (bir
Türk Kılıcı), arbuz (karpuz), torba (torba/çanta), zahara (zahire), filiżanka
(fincan) söz konusu etkileşimin sadece birkaç örneğidir. Eski Polonya’da
Doğu’yu temsilen Osmanlı Devleti eskiden beri kültürel zenginliğin de
timsalidir. XVIII. yüzyılda Polonya Kralı olan Stanisław Leszczński’nin ilk olarak
Nantes Dükalığı esnasında inşa ettirdiği “kiosklar” da aslen Türkçe olan “köşk”
sözcüğünden türemiş, şeklen köşkten esinlenilmiş ve Leszczyński vasıtasıyla
Avrupa’da günümüzde dahi kullanılan Türkçe’deki “büfe”nin karşılığı olmuştur. XVII.
yüzyılda Osmanlı Devleti’nde bulunan ve İslam’ı seçen Santurî Ali Ufkî (Albert
Bobowski) de yine Polonya asıllı ünlü bir diplomat ve bestecidir. Türkiye’de
XIX. yüzyıl sonunda inşa edilen tren yolları ve telgraf sisteminin kurulmasında
Polonyalı mühendislerin de katkısı olmuştur. Buna mukabil Türk ipek ve halı
dokumacılığı imalatçıları da bu marifetlerini Polonya’da ipek ve halı dokuma
imalathanelerinin kurulmasında kullanmıştır. Sultan Abdulaziz’in saray
ressamlarından Stanisław Poraj Chlebowski de Polonya asıllıdır. XX. yüzyılın
son çeyreğinde Türkiye’ye gelen birçok sanatçı da Türkiye’de Caz müziğinin
gelişimine katkıda bulunmuştur.
Kaynakça:
·
Beydilli,
Kemal, Die polnischen Königswahlen
und Interregnen von 1572 und 1576 im Lichte osmanischer Archivalien, München, 1976.
· Dziubiński, Andrzej, Na szlakach Orientu: handel między Polską
a Imperium Osmańskim w XVI-XVIII wieku, Wrocław: Fundacja na Rzecz Nauki Polskiej, 1998.
· Kołodziejczyk, Dariusz, Ottoman-Polish Diplomatic Relations (15th–18th
Century): An Annotated Edition of ‘Ahdnames and Other Documents, Leiden, 2000.
· Konopczyński, Władysław, Polska a Turcja: 1683-1792, Warszawa: nakł. Instytutu Wschodniego w Warszawie, 1936.
·
Łątka, Jerzy S., Słownik Polaków w Imperium Osmańskim i Republice Turcji, Kraków:
Księgarnia Akademicka, 2005.
· Reychman, Jan, Życie Polskie w Stanbule w XVIII Wieku,
Warszawa: Państwowy Instytut Wydawniczy, 1959.
· Nazır, Bayram, Osmanlı’ya Sığınanlar Macar ve Polonyalı Mülteciler, İstanbul:
Yeditepe Yay. 2006.
· Topaktaş, Hacer, Osmanlı-Leh Diplomatik İlişkileri – Franciszek Piotr Potocki’nin
İstanbul Elçiliği - (1788-1793), Ankara: TTK, 2014.
-Hacer Topaktaş
No comments :
Post a Comment